Dış ülkelere uyguladıkları şiddet kendi ülkelerinde giderek artan bir şiddetle karşılık buluyor.

Amerikan İmparatorluğu sona yaklaşıyor. Ortadoğudaki savaşlar ve tüm dünyadaki askeri genişlemeler nedeniyle ABD ekonomisi suyunu çekiyor. Artan açıklar, de-endüstriyalizasyonun yıkıcı etkileri ve global ticaret anlaşmaları nedeniyle ekonomik yük giderek artmaktadır. ABD demokrasisi daha fazla vergi kesintileri, daha fazla denetimsizlik ve büyük miktarlardaki finansal dolandırıcılıkların cezasız kalmasını isteyen ve ayrıca mali yardım adı altında ABD hazinesinden trilyonları yağmalayan şirketler tarafından ele geçirilmiş ve yıkılmıştır. Bu ulus Avrupa, Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki müttefikleri nezdinde güç ve saygıyı kaybetmiştir. Tüm bunlara bir de iklim değişikliğinin yarattığı yıkımı da ekleyebilirsiniz.

İmparatorluk, dolar dünya rezerv para birimi olmaktan çıkana kadar etkisini kaybederek topallayacaktır. Bildiğimiz anlamıyla ABD önümüzdeki en fazla 10-20 yıl içinde artık var olmayacaktır. Geride kalan global boşluk halihazırda kendini ekonomik ve askeri ezici güç olarak inşa eden Çin tarafından doldurulacak ve belki de Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye, Güney Amerika ve diğer birkaç ülkeden oluşan çok kutuplu bir dünya ortaya çıkacaktır. Belki de oluşan boşluk tarihçi Alfred W. McCoy’un “Amerikan Yüzyılının Gölgesinde: ABD’nin Global Gücünün Yükselişi ve Düşüşü” adlı kitabında yazdığı gibi trans-ulusal şirketler koalisyonu, NATO gibi çok taraflı askeri güçler ve herhangi bir ulus ya da imparatorluğun da üzerinde uluslarüstü bir güç teşkil edecek Davos ve Bilderberg tarafından seçilen uluslar arası finansal liderlik tarafından doldurulacaktır.

Çin, finansal büyüme ve altyapı yatırımlarından süper bilgisayarlar, uzay silahları ve siber savaşlar içeren ileri teknolojileri de içeren her bakımdan hızlı bir şekilde ABD’yi geçmektedir.

Çürümekte olan imparatorluklar neredeyse kasıtlı bir intiharla yüzleşirler. Aşırı gururdan körleşmiş olmaları ve güçlerinin azaldığı gerçeğiyle yüzleşmeyi becerememeleri nedeniyle artık katı ve hoş olmayan gerçeklerin giremediği fantezi dünyasına çekilirler. Diplomasi, çok taraflılık ve politikanın yerine tek taraflı tehditler ve savaş enstrümanlarını ileri sürerler.

ABD tarihindeki en büyük stratejik hatasını – bir nevi imparatorluğun ölüm çanlarının çalınması- Afganistan ve Irak’ı işgal ederek yapmıştır. George W. Bush’un Beyaz Saray’ının savaş planları, basın ve akademide bu savaş naralarının başını çeken kullanışlı aptallar endüstriyel savaşın etkileri ile ilgili oldukça naif olup bu savaşın şiddetli bir şekilde geri tepmesi ile de gafil avlandılar. Geçerli bir kanıtları olmamasına rağmen Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğunu ileri sürüp buna inandılar. Bağdat’a demokrasi getirileceğini ve bunun tüm Orta Doğu’ya yayılacağını ısrarla belirtip durdular. Amerikan halkını ABD birliklerinin Irak ve Afganlılar tarafından özgürlükçüler olarak karşılanacaklarına inandırdılar.  Petrol kazançlarının yeniden yapılanmayı karşılayacağı sözünü verdiler. Hızlı ve cesur bir askeri saldırının bölgede bir Amerikan hegemonyasının kurulmasına ve dünyanın da domine edilmesine katkıda bulunacağı konusunda ısrar ettiler. Ancak tam tersi oldu. Zbigniew Brzezinski’nin belirttiği gibi, “Irak’a karşı yapılan bu tek taraflı savaş ABD dış politikasının gayrimeşru olduğu fikrini yaygınlaştırdı.”

Tarihçi McCoy şöyle yazmıştır: “Yükselen imparatorluklar genellikle adaletli olup denizaşırı bölgeleri ele geçirme ve hakimiyet kontrolünde bile silahlı kuvvetlerini mantıklı bir şekilde kullanırlar. Çökmekte olan imparatorluklar ise prestij ve güç kaybına neden olabilecek cesur askeri hücum planları kurma ve yanlış düşünülen güç gösterilerine eğilimli olurlar. Emperyal bir bakış açısından bile olsa bu mikromiliter operasyonlar kanayan masraflara yol açıp zaten sürmekte olan aşağılayıcı mağlubiyeti hızlandırır.”

İmparatorlukların diğer milletleri hükmetmeleri için güçten daha fazlası gerekir. Mistik bir şeye ihtiyaçları vardır. Bu mistik – emperyallerin yağma, baskı ve istismarlarına maske olarak kullanılabilecektir- o bölgedeki yerli eliti sakinleştirecek ve emperyal gücün emirlerinin yerine getirilmesinde istekli olmalarına, en azından pasif kalabilmelerine neden olabilecektir. Britanya’nın kolonilerinde görünüşte uyguladığı parlamenter sistem  polo, kriket, at yarışı gibi ulusal sporlarını tanıtması, genel valiler ve şatafatlı kraliyet ile desteklenerek deniz kuvvetlerinin ve ordunun yenilmezliğini göstermiştir. Amerika’nın demokrasi, özgürlük ve eşitlik ile ilgili şişirilmiş retoriği, bununla birlikte basketbol, beyzbol ve Hollywood ve ayrıca ordusunun yüceltilmesi II. Dünya Savaşının başlarında dünyanın çoğunu kendinden geçirdi.  CIA de elbette perde arkasından darbeler düzenleyerek, seçimlere hile karıştırarak, suikastler yaparak, kara propaganda kampanyaları hazırlayarak, rüşvet, şantaj, caydırma ve işkence içeren kirli oyun çantasını kullanmıştır. Ancak artık bunlardan hiçbiri işe yaramamaktadır.

Mistik olan giderek kaybolmaktadır. Irak ve Afganistan’da gördüğümüz gibi imparatorluğu yönetmek için artık söz dinleyen vekiller bulmak zorlaşmaktadır. Ebu Garib’teki mahkumlara uygulanan fiziksel şiddet ve cinsel aşağılama görüntüleri Müslüman dünyasını öfkelendirmiş ve El Kaide ve İslam Devletine üyelerin katılımını arttırmıştır. Yüzlerce, binlerce ölü ve milyonlarca göçmen Orta Doğu’daki hezimetlerimizi gözden kaçırmaktadır. Bununla birlikte askeri insansız hava araçlarından gelen tehditler bizi devlet teröristleri olarak ortaya çıkarmıştır. Orta Doğu’da Amerikan ordusunun yaygın olarak kullandığı zulümleri, fark gözetmeden uyguladığı şiddeti, yalanlarını ve yanlış hesaplarını deneyimledik. Tüm bunlar bizim aynı zamanda Vietnam’da da yenilmemize neden olmuştur.

Dış ülkelere uyguladığımız şiddet kendi ülkemizde giderek artan bir şiddetle karşılık buluyor. Militarize polislerin silahları genellikle silahsız, fakir, farklı renkteki insanları hedef almakta ve cezaevi ve hapishaneleri doldurmaktadır. ABD cezaevi ve hapishaneleri tüm dünyadaki mahkumların % 25’ini kapsamaktadır. Çoğu kentimiz harabeler içindedir. Toplu taşıma sistemimiz ayaklarını sürüyerek yürümektedir. Eğitim sistemimiz debelenerek aşağı düşmekte ve özelleştirilmektedir. Afyon bağımlılığı, intihar, kitleleri hedef alan ateşli silahlar, depresyon ve morbid obesite derin bir umutsuzluğun içindeki popülasyonda salgın hastalık gibi yayılmaktadır.  Donald Trump’ın seçilmesine neden olan derin bir hayal kırıklığı ve öfke – kurumsal darbeye ve ülkenin en azından yarısını etkileyen fakirliğe karşı bir reaksiyon – fonksiyon gören bir demokrasi mitini yıkmıştır. Başkanlığın tweet’leri ve kullandığı dil nefreti, ırkçılığı ve bağnazlığı göklere çıkarmakta, zayıf ve kırılgan olanla alay etmektedir. Dünya çapında alay ve nefretin objeleri haline geldik. Gelecekle ilgili hisler distopik filmlerle, artık Amerikan meziyetlerine ve ayrıcalıklığına ya da insan gelişiminin mitine vurgu yapmayan  hareketli filmlerle  dışa vurulmaktadır.

McCoy şöyle yazmaktadır “Dünyanın önde gelen gücü olan Amerikan Devletinin ölümü herhangi birinin hayal ettiğinden daha hızlı bir şekilde gelişebilir. Her şeye gücü yeten imparatorlukların yaydıkları enerjiye rağmen çoğu şaşırtıcı bir şekilde kırılgandır, orta halli bir ulus devlette bile var olan doğal güçten yoksundur. Gerçekten de bu imparatorlukların tarihlerine bakıldığında büyük çoğunluğunun genellikle mali nedenlerden kaynaklanan baskılar gibi zıtlıklardan dolayı yıkıma daha yatkın oldukları görülür. Devletin geliri azaldığında ya da daraldığında imparatorluklar kırılgan hale gelir.”

“Güç ekolojileri o kadar kırılgan hale gelir ki her şey ters gitmeye başladığında imparatorluklar hızlı bir şekilde çözülmeye başlarlar:  Portekiz 1 yılda, Sovyetler Birliği 2 yılda, Fransa 8 yılda, Osmanlılar 11 yılda, Büyük Britanya 17 yılda ve 2003’ten itibaren saymaya başlarsak ABD 27 yılda (ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ile).

Tahmin edilen 69 imparatorluğun tarihlerine bakıldığında çoğunun düşüş dönemlerinde yetenekli liderliklere sahip olmadıkları görülür. Bu çöküş dönemlerinde Roma İmparatorları Caligula ve Nero gibi zalimlerdedir güç. ABD’de otoritenin dizginleri öncelikle ahlaksız demagogların elinde olabilir.

“Amerikalıların çoğu için 2020’ler yükselen fiyatlar, durgun maaşlar ve uluslar arası rekabetin azalıp kaybolduğu yıllar olarak hatırlanabilecektir.” diye yazar McCoy. Global rezerv para birimi olarak doların değer kaybı ABD’nin hazine bonolarını satarak büyük miktarlardaki bütçe açıklarını kapatamayacak duruma gelmesine neden olacaktır. İthal malların fiyatlarında çok büyük artışlar olacaktır. İşsizlik artacaktır. ABD içindeki çatışmalar tehlikeli bir hipernasyonalizmi besleyip Amerikan faşizmine doğru evrilebilecektir.

İtibardan düşmüş, şüphe içerisinde ve paranoyak bir elit, her yerde düşmanları olduğunu görecektir. Global hakimiyet için yaratılmış olan enstrümanlar – tam bir gözetim, sivil özgürlüklerin içinin boşaltılması, gelişmiş işkence teknikleri, militarize polis, çok büyük hapishane sistemleri, binlerce militarize insansız hava aracı ve uydular- ABD devleti içinde kullanılacaktır. Bu yaşamlarımızda iktidarı şirket devleti yönetenlerden çekip almazsak  imparatorluk çökecek ve ulus kendi kendini tüketecektir.

Yazan: Chris Hedge

Çeviren: Lora Ateş

https://www.commondreams.org/views/2017/10/02/end-empire

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz